fevzidurmayann
TFC Üye
1/3
Dışarıya çok yansıtmam ama son zamanlarda depresyon beni o kadar dibe çekiyor ki nereye kadar geçecek bilmiyorum. Ama üzülerek diyorum ki dilim varmasa bile gerçekten bir hastalıkla ölüp gitmek istediğim çok durumlar oluyor. Çok da bir şey yaşamadım şükür. Ama her şey üst üste gelince kar topu oldu altında kaldım resmen. Bir sene dişimi tırnağıma taktım çalıştım olmadı. O gün eve geldiğimden sonra hiçbir şey iyiye gitmedi. Bir anda yalnız kaldım. Bir hevesle işten çıkıp yorgun argın konsere gidip kimseyi bulamayıp geri dönünce anlamıştım artık bir şeyler eskisi gibi olmayacaktı.Bazen, içimizde birikenleri dışa vurmamız gerekiyor. Hani derler ya, "Erkekler ağlamaz," falan... Geçsinler bunları. Hayat, şovalyemiz kendimiz olunca daha da bir zorlaşıyor. Kimse bizi pohpohlamıyor, el bebek gül bebek muamelesi yapmıyor. Kadınların değerini onlara veren bir dünya düzeni var. Bizse 1-0 geriden başlayıp, kendi karakterimizi ortaya koymaya çalışıyoruz. Yani bildiğiniz bayat hayat.
Abilikler, babalıklar, dostluklar, ilişkiler, şu kanka kelimesi...
Bir de sosyal medya var tabii. Hepimiz o mükemmel hayatların içinde kaybolup gidiyoruz. "Nerede o eski insanlık," diyoruz ama değişen sadece biz miyiz?
Hayat çok gerçek, yaşadıklarımız, pişmanlıklarımız, vazgeçtiklerimiz... Belki de hepimiz ayrımcılık içinde, soğuk bedenlerimizle dünyaya geldik, sonradan gözümüzü açtık. Kurban psikolojisi de bir işe yaramadı, yaşadığımızı bizden başka kimse bilemez. Geçmiş depresyon, geleceğim kaygı, şu anım... Bir şeyler. Ya duvara çarptık, ya da birilerinin uydusuyduk. Şimdi derimizi değiştirip yeniden kaynamaya başladık. Bazen de derdimiz ne bilmiyorum.
Beklentilerle yaşamamak lazım, kimseyi ciddiye almamak lazım, ama en önemlisi de insanları ciddiye almak lazım. Garip bir cümle, biliyorum, ama ne demek istediğimi anladınız sanırım. Şimdilerde dünyada ilgimi çeken pek bir şey yok. Başarılı olmak istediğim çok şey var ama sistem sanki buna izin vermiyor. Ya da başarılı olursak bu etik değil, ahlaki değil gibi bir sürü kompleks konu... Zincirin dışında kalıyoruz, merkeziyetsiz bile olamıyoruz. Sanki Matrix'in tavşan deliğinde, kapitalist bir dünyada, nelere maruz kalıp, nelere emirlere uyup uymamamız gerektiği, başarılarımızın nasıl olması gerektiği, ilişkilerimizin nasıl olması gerektiği gibi bir sürü saçma sapan ideoloji, yargı ve norm var. Ve sistemdeki bir sürü köle bunlara uyduğu için, uymayanlar da zincirin dışında kalıyor.
Ne mi yapıyorum şimdi? Hangi beklentimi hayatımdan çıkarmalıyım, kime ne samimiyet borcum var diye düşünüyorum. Bir yandan da, tam 'saldım çayıra' diyeceğim, bütün fırsatların önümden kayıp gideceğini hissediyorum. "Arzulayıp eyleyemeyen hastalık üretir," der Buddha. Belki de haklı. Ve Spinoza da "Kendini kaybetmek" derdi. Belki de tüm bu arayışlar, kendini kaybetmemek için bir çaba. Ama işte her şey çok garip, çok karmaşık ve anlatacak çok şey var, anlatacak hiçbir şey de yok gibi."
Attığım her adım bir şeylerden kaçmak içindi. Son gün bir şeyler yazdım gideyim dedim araya koyduğum bölüm denk geldi tamam dedim bak herkes git falan tavsiye ediyor şans ver dedim. Her şey yolunda gidiyordu yurt okul düzenimi kurdum arkadaşlarım falan bir anda işler kötüye gitti. Doğum günümde son kez eşyalarımı topladım eve geldim. Çalışsam çok güzel yerlerde olabilirdim ama bir türlü olmuyor. Oturdum bir deneme çözdüm çoğu arkadaşımın gelemediği sonucu yaptım ama çok korkak birisiyim hep bu yüzden yapamadım. Her gün yalan atıyorum çalışıyorum diye çalışmasam sürünücem biliyorum ama çalışmıyorum da. Birkaç soru ile gidebilirim ama bu sene yerleştiğim için 100 bin kişi falan geriye atacak falan aile evinde durmak da çok kötü. Onlar da okumamı istiyor ama gelip de kimse halimi hatrımı sormuyor. Babam desem çocukluğumdan beri ayrılardı. Bu olaylardan sonra kavga ettim artık ölüsü ölüme durumuna geldim. Çok kötü bir durumdayım. Sanki güzel günler gelmeyecek gibiyim umarım düzelir. Biraz da olsa içimi dökmek istedim.